EN İYİ BİÇİMİ: SOSYAL MEDYA!…

‌Bugün, TDK’ye yeni bir kelime önerisiyle başlıyorum:

Linçizm!

‌Doğum yeri ise sosyal medya!

Peki, neden?

‌Malumunuz, her gün yeni bir lince uyanıp yeni bir linçle günü kapatıyoruz.

Bunun son örneği ise Marmaray’da yaşanan yumruklu hadise.

Hepimiz, Marmaray’da bir babanın 2 evladının yanında yumruklu saldırıya uğramasının ardından;

‌Mavi gömlekli gencin peşine düştük.

‌O, 21 yaşında mavi gömlekli genç…

‌Bir anda, tüm Türkiye’nin ortak nefret objesine döndü.

‌Peki, işin aslı gerçekte neydi?

Yaşanan hadiseyi, bizzat görgü tanığı olan gazeteci meslek büyüğümüz Fuat Kozluklu anlatıyor:

‌Anlatılanlara göre olay, sosyal medyaya yansıdığı ya da yansıtıldığı gibi değil.

‌Vicdanen doğru yerde durmak istediğim için de

‌Ben de soğukkanlı kalıp…

Herkes gibi mavi gömlekli genci aramak yerine;

‌Olayın görünmeyen yüzüne odaklandım.

Şiddeti, asla tasvip etmiyorum.

‌Lakin…

‌Sadece sonucu gördüğümüz bir olay üzerinden birini, sosyal medyanın tam göbeğine atmak, ne derece doğru?

‌Hepinizin öldürmek istediği o genç, gerçekten olayın tek suçlusu mu?

Bu, bize sosyal medyanın yansıttığı ve belki de linçizmin son kurbanı.

Nitekim olay, yumruk yiyen babanın genç bir kızla yaşadığı münakaşa ile başlıyor.

‌Ve dün, o genç kız da yumruk yiyen babadan şikayetçi oldu.

Şimdi, soruyorum.

Burada tek suçlu, gerçekten 21 yaşındaki mavi gömlekli o çocuk mu?

Hepimiz, nasıl da bir anda sosyal medyanın gazına ve belki de oyununa geldik.

Şimdi, gelelim asıl meseleye…

Sosyal medyanın önümüze her attığını linç edip…‌

Duyar kastığını da kahraman mı ilan edeceğiz?

Gazetecisinden, politikacısına…‌

Oyuncusundan, işçisine…

Bu linç kültürü üzerinden bir kişi hedef seçilip ona, itibar ve karakter suikastı yapılıyor.

Sizce, bu ne kadar doğru?

Muazzam bir bilgi kirliliğinin oluk oluk aktığı bu platformların verdiği gaz ile mi şekillenecek adalet?

‌Bu mecraları, kendim de çok aktif kullanan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki…

Sosyal medya, kitlesel nefret ve tekinsizlik mecrasına doğru hızla koşuyor.

Unutmayın!

Etkileri, belki sanal…

Ama sonuçları, gerçek.

İfadenin özgürleşmesinden…

Nefretin çoğalmasına doğru, yokuş aşağı bir gidiş bu.

Bugün, bu linç kültürü yüzünden; kimlerin nelerle baş ettiğini ise bilmiyoruz.

Kendi adıma söyleyebileceğim tek şey:

Biraz, sağduyu dostlar…

İnanın, eğriyi de doğruyu da biraz sağduyu ile bulabiliriz.

Herkes, kendi vicdan terazisinde zaten doğru olanı tartacaktır.

Günün sonunda; yanlış yerde durmaktansa…

Sakin kalabilmeyi bilmek gerek.

Belki de sık sık, şu soruyu sormak gerekir kendi vicdanımıza.

Hangimiz masum?

Ya da Sezen Aksu’nun dediği gibi:

“Masum değiliz hiçbirimiz…”

SABİHA GÖKÇEN’DEN STOKHOLM’E UZANAN BİR YOL HİKAYESİ…

Birkaç hafta önce, AJet yetkilileri tarafından yeni hat açılışına davet aldım.

‌Bu kez, istikamet Stokholm’dü.

‌Ne yalan söyleyeyim…

Yoğunluğumun zirve yaptığı bir dönemde; pek, evet demek gelmedi içimden.

Ama…

‌Mehmet Yeşilkaya: “Gel gidelim.” Deyince; hayır diyemedim.

Tabii, bu hat açılışları “Gelin, şurada bir hat açtık.” demekle olmuyor.

İşin arka planında, aylar öncesinde başlayan operasyonel durumlar var.

Her bir hat açılışı, en az 2-3 ay öncesinden başlıyor.

İki ülke arasında yazışmalar…

Havalimanlarının uygunluk vermesi…

Akaryakıt ve yer hizmetleri anlaşmaları derken uzunca bir prosedür gerekiyor.

Dolayısıyla oldukça önemli ve meşakkatli bir süreç.

Son dönemde, AJet’in yurt dışına epey bir hat açılışı yaptığını biliyordum.

Ama Stokholm, benim açımdan heyecan uyandıran bir yer oldu.

Öncelikle şunu söyleyeyim…

AJet’in yolu, iyi ki Genel Müdürleri Kerem Sarp ile kesişmiş.

Egodan arınmış…

İşinde oldukça profesyonel…

Çözüm odaklı…

Son derece, başarılı isimlerden bir tanesi.

Daha çok başlangıçta, AJet’te operasyonel süreçler devam ederken…

Tam da yukarıda değindiğim gibi…

Pek çok sosyal medya lincine maruz kaldı.

Ama şu an…

Gördüğüm kadarıyla durumlar, tamamen toparlanmış görünüyor.

Bunda şüphesiz en büyük pay, Kerem Sarp’ın.

Eleştirileri dikkate alıp…

Tam da yapması gerektiği gibi…

Didişmek yerine, çözüm üretti.

Ve bu çözümlerde de gördüğüm kadarıyla oldukça başarılı oldu.

Tabii, bu seyahate ilgimi artıran bir diğer faktör ise…

En Son Haber Genel Yayın Yönetmeni İlyas Efe Ünal’ın beni her daim diri tutan heyecanlı Stokholm anlatımları oldu.

İlyas’ın İsveç ve Stokholm’ün tarihi ile ilgili sürekli bilgilendirmesi…

Özellikle oradaki adaların tarihteki önemini anlatmasıyla…

Yol boyu Stokholm’e olan merakım, iyice arttı.

Bu seyahatte ismini anmadan geçemeyeceğim bir diğer kişi ise…

Çetiner Çetin.

Bilenleriniz, vardır.

Biz, Çetiner Abi ile hep savaş bölgelerinde bir araya gelebildik.

Bu seyahatte ise onun bizim savaş hikayelerimize bolca yer vermesi…

Ardından, bol kahkahalar atması…

Yolculuğu daha da cazip bir hale getirdi.

Yolculuk, hakikaten oldukça keyifliydi.

Fakat işin en keyifli kısmıysa Stokholm’ün kendisiydi.

Daha uçaktan iner inmez, şehir sizi güzelliğiyle çarpıyor.

Büyüleyici ve inanılmaz bir şehir.

Bugüne kadar seyahat ettiğim yüzlerce ülke arasından…

En iddialı yerlerden biri oldu diyebilirim.

“Burada yaşayan kimsenin pek derdi yoktur.” Diye düşünmeden de edemiyorum tabii.

Sonuç olarak İsveç, dünyanın en mutlu 5 ülkesinden biri.

Buraya gelince de bu tabloyu çok net görebiliyorsunuz.

Yüzlerce yıllık ağaçlar…

Yapılaşma…

Hayran bıraktıran mimari…

Tarihi doku…

İnsanların birbirine olan saygısı…

Trafik kuralları…

Tek kelimeyle büyüleyici.

Nedense İskandinav kökenli Kuzey halkları, soğuk diye bilinir.

Bense burada bu önyargımı, büyük oranda yıktım.

Ve tabii ki Konya Kululu vatandaşlar…

Burada; çok sayıda Konya Kululu vatandaşımız var.

Hatta öyle ki…

İsveçlilerin büyük bir bölümü

Türkiye’nin başkentini, Konya Kulu zannediyormuş.

Ve size belki de hiçbir gezi yazısında bulamayacağınız bir bilgi vereyim;

İsveç’te perdeler açık.

Yani bir Rus sendromu…

Rivayet odur ki İsveçliler, Ruslarla savaşa girdikten sonra…

Perdeleri açıp bir daha da kapatmamışlar.

Evet, perdesiz uyuyorlar.

Tabii, perde size engel olmasın.

Gönül rahatlığı ile rotanıza, Stokholm’ü ekleyebilirsiniz.

Gidince Adem kardeşinizi de anmadan geçmeyin.

Görüşmek üzere…


tvt news sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

About kenan güçlü

Check Also

El frenini çekmeyi unutan sürücü, aracının altında kaldı

Adıyaman’ın Kahta ilçesinde Ramazan S. (60) isimli şahsa ait otomobil, evlerinin önünde park halindeyken el …

Bir Cevap Yazın